top of page

Güç ve Kırılganlık

 

Galeri Merkür yeni yıla, Levent Çalıkoğlu küratörlüğünde düzenlenen, Düsseldorf Sanat Akademisi’nden yeni mezun iki genç sanatçının soyut resmin sınırlarını araştırdıkları çalışmalarını bir araya getiren, “Güç ve Kırılganlık” adlı sergi ile giriyor.

 

Nadine Sengstock ve Hanna Effen’i bir araya getiren sergi, soyut resmin günümüz sanat dünyasındaki hakimiyetini ve genç sanatçılar için taşıdığı potansiyel ifade gücünü iki ayrı yaklaşım üzerinden izleyiciye sunuyor. Sergi, soyut formlar dünyasında hala gidilebilecek yolun güçlü ama aynı zamanda kırılgan potansiyelini hatırlatmayı amaçlıyor.

 

Bu potansiyel iki sanatçı için de iki ayrı yoldan ulaştıkları yeni bir dinamiğe sahip. Hanna Effen, soyut formların insanlar arası ilişkilerde oynadığı görsel biçim çağrışımlarına, Nadine Sengstock ise tanıdık gelebilecek soyut formların algımızdaki etkilerinin aslında ne kadar bulanık ve kolay tanımlanamaz olduğuna referans veriyor. Her iki yaklaşım da görsel olarak tanıdık ve aşina gelenin ortaya çıkmasında belirleyici olan kişisel ve toplamsal kodlara açılıyor.

 

Kimi örnekte, üreticisinin tuval üzerindeki izini gizleyen grafiksel tatlara sahip resimleri ile Hanna Effen, soyut resmi zamanın öznel kaydı ve insanlar arasında ilişki kurmanın zemini olarak görüyor. Bir hikayeye dönüşmeden eğrilerin, geometrik köşelerin sadece kendi potansiyellerini araştırıyor. Tuval yüzeyine yerleşen her bir formun tuvalin içinde kendi mekanını kurmasına ve yerleştiği sergi mekanı ile de yeni bir ilişki biçimi oluşturmasına müsaade ediyor. Soyut resmin sanatçı ile izleyicisi, hatta sanatçının yaşadığı yerdeki insanlarla kurabileceği ilişki biçiminin doğal anlamlarını bulmaya çalışıyor. Geometrik bir jestin, sanatçı ve izleyici tarafından nasıl sahiplenebileceğine dair güncel bir düşünce alanı oluşturuyor.

 

Nadine Sengstock ise resimlerinde kolay kategorize edilemeyen sembolik formların anlamları ve bizdeki karşılıkları üzerine düşünüyor. Tanıdık gelen ama tanıdık gelmeye başladığı anda hemen o ifade alanından uzaklaşan bu formlar, taşıdıkları görsel etki ile bir bedenin kırılgan kimi örnekte de erotik bir soyutlamasını çağrıştırıyor. Nadine tanıdık gelen bu formları manipüle ederek geleneksel olarak bedene ilişkin yerleşik görsel kodları bozmayı ve gördüğümüz ile daha içsel düzeyde bir ilişki biçimi inşa etmemizi teşvik ediyor. Bu durum tam da soyut resmin güncel etki gücünün taşıdığı potansiyele işaret ediyor. Hem var hem de yok olma hali ile gerçekliğin bir karşı temsili olarak eşsiz bir oyun sahasında yol almak!

 

Sergi, soyutlamayı ve soyut formlar dünyasını, kendilerini ve toplumsal dinamikleri yeniden tanımlama ve anlama yolu olarak keşfetmeye çalışan iki genç sanatçının 25 adet çalışmasını bir araya getiriyor.

Levent Çalıkoğlu

Davetiye.jpg

                                  YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH

 

Dünya var olduğundan bu yana, “Kadın” çok güçlü bir imge şeklinde her yerde ve her zaman karşımıza çıkmıştır.

Dört kutsal kitap, dört bir ağızdan, Adem’e yasak elmayı yedirdiği için hikayesinden ve cennetinden kovulan Havva’yı betimlemiş; insanoğlunun varoluş nedenini, bu baştan çıkarıcı ve tehlikeli varlığın günahıyla taçlandırmıştır.

Çoğu mitolojik efsanede “kadın” başroldedir; kadın uğruna fetihler yapılmış, tarih yazılmış ve yine aynı kadın uğruna savaşılmış, gerekirse ölünmüştür… Kıpkırmızı elmalar iştahla dişlenmiş, günaha girilmiş ve tövbeler edilmiştir!

Günümüzde ise içinde yaşadığımız coğrafya itibariyle “Kadın” kimliğinin neredeyse ideolojik bir harp nesnesine dönüştürüldüğünü ve kadın bedeninin, fikrinin, zikrinin, yaşam tarzının, hatta seksüel tercihlerinin bile sorgulandığını; bekaret üzerinden namus siyaseti yapıldığını; rahim ve yumurtalıklara sözde sahip çıkarak ve kadını yok sayarak cinsel politikalar üretildiğini görüyoruz. Kadının kendi rahmi ve doğurganlığına yabancı kılınışına, toplumun her kesiminden erkeğin “kadın” üstünden ahkâm kesişine ve iktidar savaşlarına şahit oluyoruz!

İşte bundan ötürüdür ki, resimlerimi üretirken cinsiyet aidiyetinden yola çıkıyor ve toplumdaki kadın kimliğimi/kimliğini sorunsallaştırıyorum. Maskülen ideolojiye karşı, feminen bir eleştiri de diyebiliriz bu duruma!

 

“Yedi Ölümcül Günah” adını verdiğim ve son dönemde ürettiğim resimlerimden oluşan bu sergimde Hristiyanlıkta ölümcül olarak kabul edilen ve lanetlenen yedi günahtan yola çıktım. Kibir, açgözlülük, öfke, kıskançlık, şehvet, oburluk ve tembellik; bu yedi günahı referans alarak bir atmosfer yaratmaya çalıştım ve kadını sadece erkek dünyasına hizmet eden seyirlik bir nesne olarak değil; femme fatale/ külkedisi arasında gidip gelen, çağdaş mitolojiyle uyum içerisinde olan düşsel ve günahkâr bir masal kahramanı olarak ele aldım.

Gözde Baykara - Davetiye Örnekleri (1).png

 

 

 

 

 

 

 

SABİRE SUSUZ '' ARA-YÜZ'' İLE MERKUR'DE

KAPİTONE NOKTASI VE DİJİTAL GÖRSEL DİL

Sabire Susuz, sergideki yedi Kapitone resim ve yedi kapitone sümen bu kavramsal yapıyı Türkiye Cumhuriyeti resmî kurumlarında olduğu kadar özel kurumlarda da yönetici mekanlarında yöneticinin arkasındaki duvarı kaplayan ve önündeki masada duran iki kurum ve güç göstergesi olan kapitone eşya üstünden yorumluyor. Kapitone, bir döşeme tekniğidir; kumaş belirli bir şekilde sabitlenmek için düğmelerle belirli bir ritimde gerilir; kumaşın yumuşak dokusu dikişe direndiği için kumaşta belirli bir gerilim vardır ve bu gerilim, kumaşın düğmenin etrafında toplanması ve düğmeden dışarı doğru yayılması şeklinde görülebilir. "Kapitone noktası" metaforu, tutsaklık ve özgürleşme arasındaki korku ve cesaret sürecinin karşılığıdır.

Lacan “kapitone noktası” fikrini Seminer III'ün XXI. Bölümünde tanıtıyor. “Kapitone noktası şeması insan deneyiminde esastır” diyor. Şimdilerde yaşadığımız ve üstesinden gelmekte zorlandığımız siyasal-ekonomik- kültürel süreci Lacan’ın kapitone noktasına bağlayarak düzenin yapı sökümünü yapıyor Susuz. Lacan’a göre kumaş ve düğmeler arasındaki ilişki ve gerilim gösteren ve göstergesinin birbirine bağlanarak bir anlam oluşturmasını işaret etmektedir. Türkçedeki tanımıyla Müdür odalarının bu temel eşyası devlet, yerel yönetimler, resmi ve özel kurumların öngördüğü iktidarın ve yetkeci söylemin göstereni arkasındaki sorunlu göstergelere işaret etmektedir. Gösterge istikrarsız ve sürekli direnişler ve kaymalarla gösterenden söylemsel ve yönetimsel sakıncalar yaratarak ayrılmaktadır. Kapitone levha kurtulmak istediğimiz köhneleşmiş söylemlerin ve yönetimlerin yerine daha köhne ve sakıncalı pozisyonlar içeren düğmelerin dikilebileceğini de işaret ediyor ve toplumu uyarıyor.

Kapitone düğümü bu yapıtlarda dijital ekranlarda bir ölçü birimi olarak kullanılan piksel ile gösteriliyor. Susuz kendisi ve toplum görsel dil ve kültürün dijitalleşmesi dönemini yaşarken, dijital görselliğin siyaset, ekonomi ve kültür alanındaki yapıcı ve yıkıcı etkilerini deneyimlerken, tüketim endüstrisinin tanıtım ve özellik etiketleriyle oluşturduğu pikseller ile bu dilin ideolojik yapısını gündeme getiriyor. Susuz bu yapıt dizisiyle kapitonenin yansıttığı ideolojik iktidar yapısıyla dijital dilin hegemonik kapitalizme hizmet eden ideolojik yapısını eşleştiriyor ve bu bireşimle düzeni tartışmaya açıyor.

Beral Madra, Temmuz 2024

ARA-YÜZ (sergi afişi)_page-0001.jpg
WhatsApp Image 2024-04-24 at 3.16.27 PM.jpeg

Ahmet Duru I Güneş Çarpması

7 -  30 Mayıs

Ahmet Duru’nun MERKUR’deki ilk sergisi “Güneş Çarpması” 7 Mayıs 2024 Salı günü açılıyor. “Ahmet Duru kağıt üzerine çizimler, heykelsi objeler ve tuval üzerine yağlıboya resimlerle sergisini ziyaret edenlere doğada bir gün geçirme deneyimi yaşatıyor. İzleyici, gün doğumundan gün batımına kadar sanatçı ile birlikte bir yürüyüşe çıkıyor. Doğada yürümek Duru’nun hayatının ve çalışmalarının önemli bir parçasıdır. Ormanlar ve yaylalar arasında yaptığı trekking ve yürüyüş yolculuklarında eserleri için ilham kaynağı buluyor. Bu yürüyüşler uzun saatler ve kilometrelerce sürebiliyor. Merakı, estetik açıdan çekici ve kavramsal açıdan güçlü olan mevcut işlerine açıkça yansıyor. Sanatsal gözlemler ve bilimsel araştırmaların eşsiz bir karışımından doğan doğaya taze bakışı, izleyicilerin dünyaya alternatif bir açıdan bakmasını sağlıyor. MERKUR'deki mevcut sergisinde bitkiler, ağaçlar ve suyun yanı sıra zaman ve mekân da önemli rol oynuyor. Güneş çarpması bir günü temsil eder. Görüntülenen eserlerin tümü, etiket bilgilerinde GPS koordinatlarıyla işaretlenen belirli konumlara bağlıdır. Örneğin çizilmiş bir ağacın orijinal ve doğal modeli bu koordinatlar aracılığıyla bulunabilir. Kim bilir; belki gelecekte ağaç yok olacak, ama eser onun varlığının tek tanığı olarak hayatta kalacak. Ahmet Duru sanatın bellek işlevini, zamanı dondurarak zamansız bir bellek yaratma aracı olarak ortaya koyuyor. ‘Güneş Çarpması’, güzel doğal ortamların güzel resimlerinden oluşan bir sergiden çok daha fazlasıdır. Bu, doğanın gücünün bir ifadesi olduğu kadar sanatın gücünün de bir manifestosudur. Hem doğa hem de sanat geçmişte esas olarak güzellik alanına atfedilmiştir. Günümüzde bu dar bakış açısı elbette genişlemiştir ve Ahmet Duru, doğanın ve sanatın hayatımızdaki rollerini anlatan büyük bir savunucudur.” Sergi metnini Prof. Dr. Marcus Graf’ın kaleme aldığı “Güneş Çarpması” 30 Mayıs 2024 tarihine kadar MERKUR’de izlenebilir. Ahmet Duru Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümü Mezunu

GEÇMİŞ SERGİLER

ADRES

İLETİŞİM

İstiklal Mahallesi Piyalepaşa Bulvarı No. 32D Beyoğlu/İstanbul

Telefon: 0 (212) 225 3737

E-Posta: galeri@galerimerkur.com

ZİYARET GÜN VE SAATLERİ

Salı - Cumartesi

10:00 - 18:30

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter

MERKUR'E AİT SERGİ PROGRAMLARI, FUARLAR, ETKİNLİKLER, SANATÇILAR VE ESERLERİ İLE İLGİLİ GELİŞMELERDEN HABERDAR OLMAK İÇİN MAIL LİSTEMİZE ABONE OLABİLİRSİNİZ.

Teşekkür ederiz!

©2023, galerimerkur. Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page